Ana içeriğe atla

Çocuklar Yetişkinlerin Minyatürü Değildir

Sizlere doktorluk mesleğine çok güzel bakış açısı olan bir doktordan  bir çocuk cerrahından bahsedeceğimi ve bir yazısını paylaşacağım 

Op. Dr. Tuba Dikmen 

 Çocuklar Yetişkinlerin Minyatürü Değildir



Çocuklar Yetişkinlerin Minyatürü Değildir

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

1980 Gelibolu doğumluyum. Babamın mesleği nedeniyle Türkiye’nin pek çok ilinde yaşama fırsatı buldum. Üniversite eğitimimi 2005 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Uzmanlığımı da yine Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Çocuk Cerrahisi Kliniği’nden aldım.

Çocukların beyaz önlüklü herkese karşı olan tutumunu biliyoruz. Bu durumda çocuk doktoru olmak oldukça zorlu iken çocuk cerrahisini düşünemiyorum bile ? Ve tüm bunlara rağmen minik hastalarınız tarafından size duyulan karşılıksız bunca sevgi. Takdirde şayan doğrusu. Bunun bir sırrı var mıdır acaba? 

Sırrım işimi ve çocukları sevmek. Çocuklarla aram her zaman iyi oldu. Sevgi karşılıklı tabi. Siz onlara sevgi dolu yaklaşırsanız onlar da sizi sever. Siz tedirgin yaklaşırsanız onlar da sizden tedirgin olur. Doğal olmak yeterli. (Tabi bir de pek önlük giymemeye çalışıyorum)

Mesleğinizi seviyor musunuz, isteyerek mi seçtiniz? Hekimlik mesleğini gençlere tavsiye eder misiniz?

Mesleğimi gerçekten çok seviyorum. Belki fazla klasik olacak ama hekimlik manevi tatminin çok yüksek olduğu bir meslek. Bu bir de çocuklarla birleşince çok keyifli bir hal alıyor. Enerjinizin düştüğü anlarda bir gülüyorlar, ya da öyle bir şey söylüyorlar ki bir anda bütün enerjinizi topluyorsunuz. Ben çocukluğumdan beri doktor olmak istiyordum. Bütün oyunlarda ben hep doktor oluyordum. Hekimlik içinizden yapmak gelmedikçe yapılacak bir iş değil. Gecelerce başka insanlar için uyumadığınız, bazen gün boyu tek lokma yemeden ertesi günü yaptığınız, hastaneden günlerce 1 saatliğine bile çıkmadığınız zamanlar oluyor. Bunları insanları ve bu işi sevmeden yapamazsınız. Gençlere tavsiyem sevdikleri işi yapsınlar. İster doktor olsunlar, ister fotoğrafçı, ister öğretmen, ister mimar, sevdikleri işi yapsınlar. Hayallerinin peşinden gitsinler. 

Bir kadın cerrah olarak olumsuz tepkilerle ya da yaklaşımlarla karşılaştınız mı?

Eskiden daha çok olurdu, şimdi biraz daha alıştılar. Ama sünnet konusunda hala bazen sünneti benim yaptığıma ikna olmakta zorlanan hastalarımız oluyor. Hatta büyük ameliyatları yaptığıma ikna etmekte zorlanmadığım kadar zorlanabiliyorum sünnet iknasında. Olumsuz bir tepki değil ama bu, daha çok şaşırma diyebilirim.

İnsan hayatının söz konusu olduğu son derece stresli bir mesleğiniz var. Çok acı olaylara da şahit oluyorsunuz. Böyle zor günlerin ardından evde dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Gerçekten pek çok insanın kaldıramayacağı kadar acı şeylere şahit oluyoruz. Tabi bir de ben bu olanlara, çocuk yaş grubunda şahit olmak zorunda kalıyorum.Ama önemli olan hastanede hastalığın yönetimi ilk aşamada. O zaman soğukkanlı bir şekilde tedavinize odaklanmanız önemli. Olay esnasında pek duygusal davranamıyorsunuz. Hastaneden ayrılınca ise işler değişiyor. Eve gittiğimde bazen o günkü hastam yüzünden uyku uyuyamadığım oluyor, bazen haftalarca rüyalarıma da giriyor. Bu durum beni rahatsız etmiyor. Sonuçta insanız ve bunları hissedebilmek de insanlığımızın, yaşadığımızın göstergesi. Asıl bunu hissedemediğimde rahatsız olurum.

İnsanlar size en yakınlarını teslim ediyorlar. Beklentilerin en yüksek seviyede olduğu bir alanda hasta yakınlarıyla ilişkileri nasıl yönetiyorsunuz?

Karşılıklı güven önemli. Tabi bir de karşılıklı iletişim. Hastanızı (ki biz onu temsilen anne – baba ile iletişim kuruyoruz) iyi dinlemeli sorularına, hatta bazen sormadıklarına da net, açıklayıcı, hastanın anlayabileceği dilden cevap vermelisiniz. Birbirimizi iyi dinler ve birbirimize kendimizi net, anlatabilirsek sorun olmuyor.

Çok yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Ailenizin bu konuya yaklaşımı ne şekilde?

Bazen isyan ettikleri oluyor tabi ama sonuçta onlar da benim hayatıma alıştılar. Sonuçta yaptığımız işi sadece bir iş olarak tanımlamak mümkün değil. Sorumluluklarımız büyük. Dengeyi kurmaya çalışıyoruz bir şekilde.

Mesleğinizi yürütürken ilginç bir olayla karşılaştınız mı, ya da unutamadığınız bir anınız var mı?

Çok oluyor aslında ama ilk aklıma geleni anlatayım. Bağırsak tıkanıklığı düşündüğümüz ve tomografisine göre bağırsaklarında solucan yumağı olduğunu düşündüğümüz hastamızı ameliyat ederken bir hayli tedirgin olmuştum. Çünkü o yumağı oradan elimle almam gerekiyordu. Çıkardıktan sonra bunun örgü yünü olduğunu görünce şok olmuştum. Çocuğun kazağının kollarını yediğini aile ameliyattan sonra söyledi bana.

Sizce sünnet için ideal yaş kaç olmalı?

Bence en güzel zaman ilk 6 ay. Tabi bu benim fikrim. 6 aydan sonra daha da bir anlıyorlar çocuklar her şeyi. O olmazsa ilk 1 yaş. Sonra da çocuk ne zaman hazır hissederse. Genelde bu yaş da 6 yaştan sonra oluyor. Ama kesin bir yaşı yok.

Bu alanı seçmenizin özel bir sebebi var mı?

Ben doktor olmaktan ziyade cerrah olmayı çok istiyordum. Çocukları zaten çok seviyordum. Çocuk cerrahisi de benim için mükemmel bir seçim oldu.

Kaç çocuk ameliyat ettiniz bugüne kadar?

Saymak mümkün değil ama çok. Erzurum’da aldım uzmanlık eğitimimi. Burada zaten çok hastamız vardı. Hiç vaka sorunumuz olmadı. Sonrasında uzmanlıkta da yoğun yerlerde çalıştım. Dolayısıyla pek çok hasta ameliyat ettim.

Meslek hayatınız boyunca en çok zorlandığınız vaka neydi?

Daha çok duygusal olarak zorlanıyorum galiba. Aklıma hemen çok etkilendiğim vakalar geliyor. Ama bence bunları da anlatmasam daha iyi olur.

Mesleğinizin size en çok keyif veren bölümü hangisi?

Tabi ki çocukların tedavi sonrası yüzlerindeki gülüş. Bazen sarılıp, öpmeleri. Ailelerin yüzündeki rahatlama. Özellikle çok ciddi sıkıntıları birlikte atlattığımız ailelerimizden tedavi sonrası gelen, çocuklarının mutluluk dolu fotoğrafları ve onların büyümelerini izlemenin verdiği keyifse tarif edilemez.




İlgili Makaleler

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara'da döner denince :)

                      Ankara'da döner denince aklıma gelen ilk yer tabikide Peçenek Döner . Önceden Etlik eski garajlar içinde olan mekan garajlar yıkılınca kendisini İskitler de iki katlı eski tarihi Ankara evi olarak yapılmış yeni bir yere taşıdı.                  Mekan öyle süslü püslü lüx, oyun alanı olan, bir yemekte 2-3 çatal bıçak getiren , kendinizi prens yada prenses hissedeceğiniz koltukları sandalyeleri olan mekanlardan değil. Ama çıktıktan sonra 'bu günkü döner neydi be...' yada ' dün yediğimiz dönerin tadı hala damağımda.' ve hatta ' geçen haftaki döner olsada yesek.' diyeceğiniz, akılda kalan bir lezzete sahip döneri var. Zaten buda yetiyor.                  Mekana gittiğinizde ayakta kalmanız, yemek yiyen kişilerin kalkmalarını beklemek zorunda kalmanız muhtemel çünkü özellikle öğle saatlerinde çok ama çok hızlı servis yapmalarına rağmen mekan çok kalabalık. Mekanın çok geniş bir müşteri kitlesi var. Çoğunlukla takım elbilesel

NASIL VERDİN BU KİLOLARI ?

            Bloğumu açalı çok olmuş ama hiç dokunmamışım artık dokunmaya karar verdim :) sizlerle paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki öncelikle bebeklerle ilgili, kilo vermeyle ilgili, yemekle pastayla börekle çörekle ilgili, kozmetikle ilgili kısacası bir çok şeyle ilgili :) Öncelikle bu günlerde bana çokça yöneltilen soruyla başlayayım bloğuma dönüşüme;  NASIL BU KADAR ZAYIFLADIN?  NE KADAR ZAYIFLAMIŞSIN!! NE YAPTIN?  İNANMIYORUM ESKİYE DÖNMÜŞSÜN. HEMEN ANLATIYORSUN, NASIL OLDU?

OYUN HAMURU YENİLEME :)

        Çocuklarımızın  severek oynadığı ( bıraksam İkra'nın saatlerce oynayabileceği ) oyun hamurları zamanla ilk günkü formlarını kaybederler ve ufalanmaya, güzel şekil almamaya, çatlamaya başlarlar. Annelerin en çok şikayet ettikleri şeyde budur, Her zaman yenisini mi alıcam? Oyun hamuru yetiştiremiyorum! Buna paramı dayanır? diye hayıflanırız. Aslında oyun hamurlarınız ne kadar kurumuş bozulmuş olursa olsun ilk günkü hallerini alabilirler. Bunun bir tek yolu var oda; sulamak :) evet yanlış duymadınız tek gerekli malzeme 'su', eee tabi birde kötüleşmiş oyun hamuru.