Ana içeriğe atla

EYLÜL'DE EGE - 2 - AYDIN- KUŞADASI

            Gezimizin devamı; öncesi burda efendim tıktık

             Sonra vardık Aydın'a. Ankara Aydın arası yolun bu kadar uzun sürmesinin sebebi yolun sürekli şehir içinde gidiyormuş gibi olması sürekli bir kavşak bir ışık geliyor önünüze devamlı köylerin kasabaların içinden geçiyorsunuz ve bu da hızınızı kesiyor, düşünün köy düğünü bile gördük atın üstünde gelin etrafında oynayanlar davullar zurnalar, yol bitmek bilmiyor. Ama yinede güzel bir yolculuktu.

           Aydın son dönemlerde Türkiyenin bir çok şehrinde olduğu gibi neredeyse yeni Aydın eski Aydın gibi ikiye ayrılmış durumda, inanılmaz hızlı bir yapılaşma var her yer yeni mahalleler ve yeni evlerle dolu ama malesef bunun çok ağır ama çok ağır bir faturası var 'zeytinlikler' evet yanlış duymadınız zeytinlikleri bir bir kesilip yerine ev yapılıyor. Öyleki mahallenin ortasında kalmış bir öbek zeytinlik var burası ne diyorum daha 6 ay öncesine kadar bu binalarda yoktu buralarda zeytinlikti şimdi bina yapıldı, orasıda kesin park yada okul için ayrılmıştır ondan öyle kalmıştır diyor arkadaşım üzülerek çünkü ormana hasret Ankaralı olarak gelin gittiği yem yeşil Aydının betonlaşmasına oda çok üzülmekte ve her gördüğünde 'Ay Füsun burası 1 yıl önce burası, 2 yıl önce burası, 6 ay önce zeytinlikti' diye anlatıyor. 'Kesip kesip ev yapıyorlar biz 5-6 yıla kalmaz zeytin ithal ederiz Füsun bu lafımı unutma' diyor. 'hee birde zeytin ağaç diye geçmiyormuş makilikmiş' diyor ve gülüyor 'bizde olsa offf ormanlarla kaplı her bir tarafımız deriz'  ve tabi ağlanacak halimize gülüyoruz ama yüreğimiz cız ediyor.

Şehrin göbeğindeki narenciye ağaçları



            Canım arkadaşım bizi akşam süper bir sofrayla ağarlıyor ve sabah kalkıncada aynı güzellikte bir kahvaltı sofrasıyla. sonra koyuluyoruz Milli Park yoluna. Merkeze çok yakın insan Aydın'da olsa her gün gider ama biz gittiğimizde çok sakindi. Beklide her gün işe gidip gelmek için 52 km yol yapan bana kısa geldi ama Aydınlıya göre uzak bi mesafedir.

Yunan adaları

             Dilek Yarımadası - Büyük Menderes Deltası Milli parkı çam ağaçlarının dibinden masmavi serin sulara girmek isteyenler için süper bir yerdir. Girişinde bulunan Zeus magrasını da görebilirsiniz. Milli park girişinde yol kenarına aracınızı park edip tabalaları takip ederek 200 metre gibi kısa bir yürüyüşün ardından mağraya varıyorsunuz mitolojide çok efsanesi var, gök tanrısı Zeus'un kardeşlerinden kaçıp orada saklandığı yıkandığı ve dinlendiğine inanılıyor. Fiziksel olarak bakarsak küçük bir obruğun yer altı suyunun deniz suyuyla birleştiği yerde bir havuz oluşturmasından meydana gelen, suyu çok soğuk olan ama yerli yabancı turistlerin yüzerek serinlediği bir mağra.,

Zeus Mağarası

             Mangal yakılamayan milli parkta plajlara yerleştirilmiş olan piknik masalarında piknik yapabilir, deniz kenarındaki şezlonglara uzanabilirsiniz. tabi yabani domuzlardan korkmazsanız evet yanlış duymadınız piknikçilerin atıklarını yemek için ormandan kıyıya inen domuz aileleri var. Önde baba arkada anneler ve sayıları 8-10 bulan yavru domuzcuklar. gruplar halinde geziyorlar neredeyse evcilleşmişler elinizden yemek bile yiyorlar, masaların arasında dolaşıyorlar, ama istemediğinizde hemen bir hoşt demenizde uzaklaşıp gidiyorlar ( yani lokantalarda masa altlarında sırnaşarak dolaşan kediler gibi değiller, ben hayvanları çok severim kesinlikle zarar vermek istemem ama sırnaşan, ani hareket eden, zıplayan, yalayan hayvandan korkarım) tam bir milli park yani hayvanı, ağacı, denizi, börtü böceği ne ararsanız var. Milli park koy koy devam ediyor, ilk koy kum ve bundan dolayıda çocuklu aileler tercih ediyor ve biraz kalabalık. sonraki koy güzeldi biz orda denize girdik taşlıktı ama öyle ayağınızı acıtan bir taş değil ve zaten 1-2 metre sonra kum oluyor zaten bi kaç metre sonrada ayağınız yere değmiyor. Suyu çok temiz yüzerken balıklarla karşılaşıyorsunuz eee tabi onlarda sizin bi tadınıza bakıyor bi yokluyor ama sızı çabuk geçiyor merak etmeyin, benim gibi korkan birini denizden kaçırmya yetmiyor. pastalarımızı böreklereimiz yedikten sonra Kuşadasına doğru yola koyuluyoruz.

Tertemzi mis gibi deniz

             Kuşadasının gecesi güzel diyorlar bize ve gerçektende sahil boyunca podyuma hazırlanmış gibi gezinen hatunları görüyoruz. yat limanının sırtında alışveriş merkezi var orda oturup sahilde yakamoza karşı birşeyler yiyip içiyoruz. ve sahil boyunca feribot limanına kadar yürüyoruz ve artık maalesef daha fazla dermanımız kalmadığı için bu yolun geri dönüşüde var diyerek Güvercin Adaya gitmeden geri dönüyoruz.
Kuşadası kordon boyu

İlginç dekorlu cafeler, binanın duvarındaki masa takımına dikkat :)
            Ertesi sabah Aydının en büyük pazarı kuruluyor merkeze ve bizde tabiki oraya gidiyoruz. Bir güzel zeytinyağı alıyoruzki yemyeşil misgibi kokulu kokulu. tüm köylerden gelmişler hem satmaya hem almaya kalabalık ve büyük bir pazar enteresan yiyecekler görüyorsunuz dev bamyalar, tarhana otu, hint inciri (dikenli incir) ve fiyatlar inanalımaz ucuz bamya 1 tl gerisini siz düşünün.

            Vee Aydın'dan ayrılıp yola koyuluyoruz. İlk hedef Meryem ana evi sonra Efes sonrasında da Şirince ve en son durak Alaçatı.

    Devamı diğer yazımda TIKTIK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara'da döner denince :)

                      Ankara'da döner denince aklıma gelen ilk yer tabikide Peçenek Döner . Önceden Etlik eski garajlar içinde olan mekan garajlar yıkılınca kendisini İskitler de iki katlı eski tarihi Ankara evi olarak yapılmış yeni bir yere taşıdı.                  Mekan öyle süslü püslü lüx, oyun alanı olan, bir yemekte 2-3 çatal bıçak getiren , kendinizi prens yada prenses hissedeceğiniz koltukları sandalyeleri olan mekanlardan değil. Ama çıktıktan sonra 'bu günkü döner neydi be...' yada ' dün yediğimiz dönerin tadı hala damağımda.' ve hatta ' geçen haftaki döner olsada yesek.' diyeceğiniz, akılda kalan bir lezzete sahip döneri var. Zaten buda yetiyor.                  Mekana gittiğinizde ayakta kalmanız, yemek yiyen kişilerin kalkmalarını beklemek zorunda kalm...

OYUN HAMURU YENİLEME :)

        Çocuklarımızın  severek oynadığı ( bıraksam İkra'nın saatlerce oynayabileceği ) oyun hamurları zamanla ilk günkü formlarını kaybederler ve ufalanmaya, güzel şekil almamaya, çatlamaya başlarlar. Annelerin en çok şikayet ettikleri şeyde budur, Her zaman yenisini mi alıcam? Oyun hamuru yetiştiremiyorum! Buna paramı dayanır? diye hayıflanırız. Aslında oyun hamurlarınız ne kadar kurumuş bozulmuş olursa olsun ilk günkü hallerini alabilirler. Bunun bir tek yolu var oda; sulamak :) evet yanlış duymadınız tek gerekli malzeme 'su', eee tabi birde kötüleşmiş oyun hamuru.

Çocuklar Yetişkinlerin Minyatürü Değildir

Sizlere doktorluk mesleğine çok güzel bakış açısı olan bir doktordan  bir çocuk cerrahından bahsedeceğimi ve bir yazısını paylaşacağım  Op. Dr. Tuba Dikmen   Çocuklar Yetişkinlerin Minyatürü Değildir Sizi kısaca tanıyabilir miyiz? 1980 Gelibolu doğumluyum. Babamın mesleği nedeniyle Türkiye’nin pek çok ilinde yaşama fırsatı buldum. Üniversite eğitimimi 2005 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Uzmanlığımı da yine Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Çocuk Cerrahisi Kliniği’nden aldım. Çocukların beyaz önlüklü herkese karşı olan tutumunu biliyoruz. Bu durumda çocuk doktoru olmak oldukça zorlu iken çocuk cerrahisini düşünemiyorum bile ? Ve tüm bunlara rağmen minik hastalarınız tarafından size duyulan karşılıksız bunca sevgi. Takdirde şayan doğrusu. Bunun bir sırrı var mıdır acaba?  Sırrım işimi ve çocukları sevmek. Çocuklarla aram her zaman iyi oldu. Sevgi karşılıklı tabi. Siz onlara sevgi dolu yaklaşırsanız onlar da sizi sev...