Ana içeriğe atla

EYLÜL'DE EGE - 4 - ÇEŞME-ALAÇATI

                Bu seferde yönümüzü Alaçatıya çeviriyoruz. önceki gezileri için buraya tıklayabilirsiniz burayada burayada :)
                Geç saatte varıyoruz Alaçatıya çarşısını geziyoruz inanırmısınız Kuşadasından daha kalabalık, Geziyoruz sokaklarında yok yok tam alaçatı konseptine uygun birçok mağaza var madame coco ve english home bile var ve daha birçok mağaza, butik, pastane, restaurant ve tabiki butik oteller. Sonrasında otelimize geçiyoruz 'Balbadem' sahibi İstanbulda yaşayan bir bayanmış iki taş evden oluşan 8 odası olan butik bir otel. Bu arada burdaki otellerin çoğunun sahibi ya bayan yada aile çok nadir erkek işletmecisi olan otel var. otelin bazı resimlerini sizlerle paylaşayım.
Barlar sokağındaki restorantlardan sadece biri
Otelde sabah bu manzaraya uyanıp karşıdaki kapıdan adım atıp hemencik kahvaltı masasına oturabilirsiniz



'Balbadem otel' den görüntüler
İstersenizde morlar içinde bir sofraya uyanırsınız
          
'Mor salkım konağı otel' den bir görüntü

Herbirine ayrı hayranlık duyacağınız Alaçatı evleri
                 Sabah uyanıp kahvaltıdan sonra sörf plajlarına gittik ve o muhteşem manzarayı doyasıya izledik. Hatta o güzel, temiz, serin ama dalgasız denizin tadına bile baktık süperdi. Buranın sörf konusunda bu kadar ünlü olmasının doğal sebepleri varmış onuda öğrendik. Hava sürekli rüzgarlı fakat rüzgar denizden kıyıya, su seviyesi inanılmaz sığ ve sıfır dalga bu da yeni başlayanlar için bulunmaz nimetlerin bir arada olması demek. sonrasında Çeşme' geçtik zaten Alaçatıyla Çeşme neredeyse birleşmiş çeşmeye geçtiğinizi bile anlamıyorsunuz.


                  Çeşme ılıca sahile gittik ne kadar güzel bir denizi var sığ, az dalgalı, temiz ve rengi turkuaz. Orda denize girmek gibisi yoktu. sahilide mevsim itibariyle sakindi bir güzel denize girip güneşlendik sonrsında Çeşme Marina'da gezdik çok güzel ve nezih bir alışveriş ortamı olmuş bir yanda masmavi deniz lüx yatlar bir yanda çok güzel dekore edilmiş mağazalar. Kumrucu Şevki ' de kumru yedik, tek kelimeyle beğenmedim çünkü hem küçücük hemde içindeki sucuk dedikleri şey yemin ediyorum resmen fosforlu pembeydi yerken midem bulandı. Sorduğumuz garson bi marka söyledi ama inanın ömrümde duymadım. yani iykide avuç içi kadarmış.


Ilıca sahil
                 Sonrasında çarşısını gezdik Rumeli dondurmacısında bir dondurma yedik yarabbim o ne güzel dondurmaydı öyle fıstıklı dondurmayı önerdi eleman bizde tamam dedik ama o dondurma değil bildiğiniz fıstıktı yada fıstık sarma fıstıklı baklava ne derseniz diyin artık ama tek kelimeyle tarif etmek gerekirse muhteşemdi insanların kuyrukta beklediği kadar varmış. Çarşıdan alış veriş yaptık tabikide yöresel tatlar alışverişi, sakız adasından ithal edilmiş sakız macunu ve şam fıstık reçeli, taze ceviz reçeli, bergamot ve mandalina reçeli, alınmaya değer tatlar tavsiye edilir ben en çok fıstık reçelini sevdim.


                     Çeşme kalesini ve içindeki müze alanınıda gezdik kalenin manzarası süper sırf fotograf çekmek için bile çıkılabilir. Tabi müze karta yine ücretsiz.




                Akşam olunca tekrar Alaçatıya döndük. Bu geceki otelimiz Mor Salkım Konağıydı sahibesi çok tatlı bir bayandı kızıyla birlikte işletiyorlardı. Otelimize yerleşip soluğu yine alaçatı sokaklarında aldık. Yedik içtik gezidik, İmren tatlıcısında sakızlı tatlıyı ve sakızlı muhallebiyi öneririm mutlaka tadına bakın.


                    Sabah yine güzel bir kahvaltı sofrası bizi bekliyordu. kahvaltımızı yapıp eve doğru yola koyulduk. gelirken yok üstünde egedeki rüzgar değirmenlerini simgeleyen seramik rüzgar değirmenlerinden aldık. Hatta Afium alış veriş merkezine uğradık acıkan karnımızı Cumhuriyet sucuklarında meşhur sucuk ekmek yiyerek doyurduk alış veriş yaptık ve vakit çokta geç olmadan kızımıza kavuştuk çok şükür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara'da döner denince :)

                      Ankara'da döner denince aklıma gelen ilk yer tabikide Peçenek Döner . Önceden Etlik eski garajlar içinde olan mekan garajlar yıkılınca kendisini İskitler de iki katlı eski tarihi Ankara evi olarak yapılmış yeni bir yere taşıdı.                  Mekan öyle süslü püslü lüx, oyun alanı olan, bir yemekte 2-3 çatal bıçak getiren , kendinizi prens yada prenses hissedeceğiniz koltukları sandalyeleri olan mekanlardan değil. Ama çıktıktan sonra 'bu günkü döner neydi be...' yada ' dün yediğimiz dönerin tadı hala damağımda.' ve hatta ' geçen haftaki döner olsada yesek.' diyeceğiniz, akılda kalan bir lezzete sahip döneri var. Zaten buda yetiyor.                  Mekana gittiğinizde ayakta kalmanız, yemek yiyen kişilerin kalkmalarını beklemek zorunda kalmanız muhtemel çünkü özellikle öğle saatlerinde çok ama çok hızlı servis yapmalarına rağmen mekan çok kalabalık. Mekanın çok geniş bir müşteri kitlesi var. Çoğunlukla takım elbilesel

NASIL VERDİN BU KİLOLARI ?

            Bloğumu açalı çok olmuş ama hiç dokunmamışım artık dokunmaya karar verdim :) sizlerle paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki öncelikle bebeklerle ilgili, kilo vermeyle ilgili, yemekle pastayla börekle çörekle ilgili, kozmetikle ilgili kısacası bir çok şeyle ilgili :) Öncelikle bu günlerde bana çokça yöneltilen soruyla başlayayım bloğuma dönüşüme;  NASIL BU KADAR ZAYIFLADIN?  NE KADAR ZAYIFLAMIŞSIN!! NE YAPTIN?  İNANMIYORUM ESKİYE DÖNMÜŞSÜN. HEMEN ANLATIYORSUN, NASIL OLDU?

OYUN HAMURU YENİLEME :)

        Çocuklarımızın  severek oynadığı ( bıraksam İkra'nın saatlerce oynayabileceği ) oyun hamurları zamanla ilk günkü formlarını kaybederler ve ufalanmaya, güzel şekil almamaya, çatlamaya başlarlar. Annelerin en çok şikayet ettikleri şeyde budur, Her zaman yenisini mi alıcam? Oyun hamuru yetiştiremiyorum! Buna paramı dayanır? diye hayıflanırız. Aslında oyun hamurlarınız ne kadar kurumuş bozulmuş olursa olsun ilk günkü hallerini alabilirler. Bunun bir tek yolu var oda; sulamak :) evet yanlış duymadınız tek gerekli malzeme 'su', eee tabi birde kötüleşmiş oyun hamuru.