Ana içeriğe atla

EYLÜL'DE EGE - 1- -PAMUKKALE

               Nasıl mı olur? süperr olur :) hava ne çok sıcak, bunaltıcı, yapış yapış, ne de soğuk, üşütücü. O yüzden Eylül tatili nereye olursa olsun güzeldir benim ülkemde. Hem küçük çocuklu aileler içinde daha rahattır okul telaşesi sarmış insanlar evlerine çekilirler ve meydan bize kalır,. Sokaklar itiş kakış değildir, mekanlar sıkış pıkış değildir, konaklama imkanı rahatlamıştır ve ucuzlamıştır, hatta plajlara giriş parası bile indirime girmiştir. Pastaneler de kafeler de içtiğiniz yediğiniz bile daha özenlidir. birçok hediyelik ürün indirime girmiştir. yani anlayacağınız tatil keyifli bir hal almaya başlamıştır.

               Bizde  bu sene bayramda Akçakoca'dan sonra ikinci bir şans verdiğimiz Antalya tatilinde de burnumuzdan getiren İkra'yı ananeye bırakıp mini bir Ege tatili yapalım dedik karı koca başbaşa :) hiçte fena olmadı hatta çok iyi bir fikirmiş de diyebilirim. tüm stresimi, gerginliğimi attı döndüm.

               Her küçük çocuklu anneye böyle rahat bir tatil lazım, çünkü çocukla tatil daha da gerilmemize strese girmemize ve doğal olarak da mutsuzluğumuza sebep oluyor. Ben şahsen kendi adıma şunları gözlemledim artık ikraya kızmıyorum, yani eskiden un kabına elini uzatsa hemen tepki verirken şimdi iki kiloluk un kabını tepetaklak etse 'kızım ama ben çok üzülüyorum, lütfen yapma böyle, bak şimdi oynayacak unumuz kalmadı.' diyorum hemde çok yumuşak bir ses tonuyla. (ama tabi bu relax halim ne kadar sürer sinirlerim bu duruma ne kadar dayanır bilemiyorum :) ) olsun geçici bir sürede olsa her eyleme Maria Montessori edasıyla yaklaşmakta kardır, her yaptığına bir montessori eğitimi yaptı sayalım diyerek kendimi avutuyorum:)

                Neyse gelelim bizim tatil rotamıza, öncelikle Aydına gidip canım arkadaşım Esra'yı ve sevgili eşini ziyaret edecektik onlarla birlikte Aydı'nı ve Kuşadası'nı gezecektik. Aydına gitmeden Pamukkaleye uğranıp Hierapolis antik kenti ve travertenleri gezecektik. Aydın dan sonra Efes antik kenti görüp Şirince ye uğrayıp Alaçatı'nın yolunu tutacaktık orada cumbalı konaklarda kalacaktık, Çeşmeyi'de gezip görüp evimize dönecektik. Öylede yaptık.




               Sabah yola çıktık ve ilk durağımız olan Pamukkale'ye vardık. hava çok sıcaktı ama biz hem çok erken çıkmadığımız için hemde yolda molaları biraz fazla verdiğimiz için gün batımın da orada olduk iyiki de öyle olmuş travertenlerde gün batımı bir harika tavsiye ederim. Hierapolis antik kentiyle travertenler iç içe ama çoğu yerli turist maalesef alt kapıdan girip travertenleri görüp geri dönüyor. size tavsiyem travertenlere varmadan sağdan yukarıya çıkan virajlı yoldan en tepeye çıkıp oradan üst kapıdan girip hierapoliside gezip travertenleri gezmeniz.



               Antik şehir çok büyük hepsini gezmeye vaktiniz ve enerjiniz yoksa sadece antik tiyatroyu, antik havuzu, ve müzeyi gezmenizi tavsiye ederim.

                    Antik havuz



                     Bu resimde bizim ülkemizi bizden çok gezen japon turistlere armağan olsun :)



               Travartenleri ve antik kenti içine alan müze ve ören yere giriş ücreti 25 tl, antik havuza giriş ayrıca 32 tl, içerdeki arkeoloji müze binasına giriş ise ayrıca 5tl, bu yazın başlarında yeni zamlanmış fiyatlar bunlar. Ama iş bankası kartlarınızın 1 aylık bedava giriş hakkını kullanmadıysanız burda kullana bilirsiniz yani müze kart geçerli. biz burdan sonra Efesede giriş yapacağımız için 1 aylık hakkımızı kullanıma açtık.


Müze binası içinden bazı resimler





              Aspendos yada Efes gibi büyülü bir havası yok Hierapolisin ama yinede roma dönemine hayran olan biri olarak beni mutlu etti. İlginç şeyler öğrendim mesela şehrin her iki giriş kapısında da hamam var ve dışarıdan geleni yıkamadan içeri almıyorlarmış. Çok büyük bir depremden sonra yeraltı suyu meydana çıkmış ve bu depremde sütunlu yol yıkılmış ve antik havuz oluşmuş burdan taşan sularla travertenler oluşmaya başlamış.




              E tabi travertenlerin görsel manzarası ise herşeye değer, oraya kadar geldiğiniz yol, yaptığınız kilometre, geçirilen zaman hepsi unutuluyor o suya girilince, bu arada özellikle oluşturulan havuzlara su 15.00den sonra azaltılmaya başlanıyor ve 17.00 den sonrada tamamen kesiliyor ona göre. Çok kalabalık olduğu için biz oraya hiç inmedik. Arabamıza doğru ilerlerken en sonda tepeden yeni su verilmeye başlanmış bir yerden önce ayaklarımızı soktuk sonrada dayanamayıp daldık suya, sanırım girilmez bölgeydi ama ben çoktan girip çıkmıştım üstümü bile giyinmiştim ki görevli geldi giren var mı diye bakmaya ben hiç oralı olmadım o ayaklarını sokan bir çifti uyarıp gitti :) iyiki beni görmemiş. Ama o manzarada hiç kimsecikler yokken ( köşede oturan sevgili çift hariç) o tertemiz akan ılık suya girmek muhteşemdi.

                                                      İşte suya girdiğimiz muhteşem yer


Resimdeki küçük gölet suların biriktirilmesiyle oluşturulmuş ordanda tarım arazilerine veriliyormuş.


             Şifalı olduğuna inanılan su travertenlere bölüm bölüm veriliyormuş, sebebi sürekli su verilen yer yosunlaşıp kararmaya başlıyormuş. Beyazlaşmayı sağlayan madde kalsiyum bikarbonat güneş görünce çökelme ve beyazlaşma oluyormuş o yüzden kısım kısım havuzlar dolduruluyor ve su verilen yere bir daha sıra 1 hafta sonra geliyormuş. Böylelikle beyazlık devam ettiriliyormuş.


                Eğer hoşunuza gittiyse burdan devam edebilirsiniz. TIKTIK

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ankara'da döner denince :)

                      Ankara'da döner denince aklıma gelen ilk yer tabikide Peçenek Döner . Önceden Etlik eski garajlar içinde olan mekan garajlar yıkılınca kendisini İskitler de iki katlı eski tarihi Ankara evi olarak yapılmış yeni bir yere taşıdı.                  Mekan öyle süslü püslü lüx, oyun alanı olan, bir yemekte 2-3 çatal bıçak getiren , kendinizi prens yada prenses hissedeceğiniz koltukları sandalyeleri olan mekanlardan değil. Ama çıktıktan sonra 'bu günkü döner neydi be...' yada ' dün yediğimiz dönerin tadı hala damağımda.' ve hatta ' geçen haftaki döner olsada yesek.' diyeceğiniz, akılda kalan bir lezzete sahip döneri var. Zaten buda yetiyor.                  Mekana gittiğinizde ayakta kalmanız, yemek yiyen kişilerin kalkmalarını beklemek zorunda kalmanız muhtemel çünkü özellikle öğle saatlerinde çok ama çok hızlı servis yapmalarına rağmen mekan çok kalabalık. Mekanın çok geniş bir müşteri kitlesi var. Çoğunlukla takım elbilesel

NASIL VERDİN BU KİLOLARI ?

            Bloğumu açalı çok olmuş ama hiç dokunmamışım artık dokunmaya karar verdim :) sizlerle paylaşmak istediğim o kadar çok şey var ki öncelikle bebeklerle ilgili, kilo vermeyle ilgili, yemekle pastayla börekle çörekle ilgili, kozmetikle ilgili kısacası bir çok şeyle ilgili :) Öncelikle bu günlerde bana çokça yöneltilen soruyla başlayayım bloğuma dönüşüme;  NASIL BU KADAR ZAYIFLADIN?  NE KADAR ZAYIFLAMIŞSIN!! NE YAPTIN?  İNANMIYORUM ESKİYE DÖNMÜŞSÜN. HEMEN ANLATIYORSUN, NASIL OLDU?

OYUN HAMURU YENİLEME :)

        Çocuklarımızın  severek oynadığı ( bıraksam İkra'nın saatlerce oynayabileceği ) oyun hamurları zamanla ilk günkü formlarını kaybederler ve ufalanmaya, güzel şekil almamaya, çatlamaya başlarlar. Annelerin en çok şikayet ettikleri şeyde budur, Her zaman yenisini mi alıcam? Oyun hamuru yetiştiremiyorum! Buna paramı dayanır? diye hayıflanırız. Aslında oyun hamurlarınız ne kadar kurumuş bozulmuş olursa olsun ilk günkü hallerini alabilirler. Bunun bir tek yolu var oda; sulamak :) evet yanlış duymadınız tek gerekli malzeme 'su', eee tabi birde kötüleşmiş oyun hamuru.